OSMANLI SARAY KOKULARI |
|||||||||||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||||||||||
İletişim: Boğazkesen cad. No:70 Tophane - İstanbul Tel: 0212 2526092 / 2526071 |
OSMANLIDA HAMAM, TUVALET,TEMİZLİK KÜLTÜRÜ ve SARAY KOKULARI HAKKINDA
Osmanlı
imparatorluğu sahip olduğu kültür ve yaşam tarzı ile Avrupa için örnek bir
devletti. Bugün yaygınlığını yitirmiş olsa da; Osmanlı'daTürk Hamamları
temizlik adına çok önemli mekanlardı. Hamam kavramı Avrupa için temiz olmak
ve banyo kültürü oluşmasında yine öncülük yapmıştır.Hatta: daha da ilginç
olanı Avrupa'da tuvalet kavramı bile yoktu. 1600'lerde tuvalet kavramından
bihaberdiler. 1667 tarihinde Osmanlı'da "Tuvalet Vakfı" kurulurken Avrupa'da
tuvalet bilinen bir şey değildi. İnsanlar ihtiyaçlarını boş buldukları
alanlarda, ya da evin içinde giderip dışarıya fırlatıyordu. Şehirler pis
kokuyordu. Bu yüzden yüksek topuklu ayakkabılar, şemsiyeler revaçtaydı.
Osmanlı'da ise bu tarihlerde zaten hemen hemen her köşe başında var olan
tuvaletlerin sayıları ise artırılıyordu. Avrupa tuvaletle tam anlamıyla
olmasa da 18. yüzyılın başlarında tanıştı. Artık sarayların bir köşesinde
tuvalet vardı, krallar ve aristokratlar için ihtiyaç giderme sandıkları
bulunuyordu.
Doç. Dr. Said Öztürk Osmanlı'daki tuvalet anlayışının Batı ile
kıyaslanmayacak derecede illeri de olduğunu söylüyor. Doç. Dr. Öztürk
devamla şöyle konuşuyor: "Batı ile kıyaslandığında bu tarihte Osmanlı'da
tuvalet vakfının bulunması fevkalade bir üstünlüktür. Zira bu tarihlerde
Batı dünyasında tuvalet kültüründen bahsetmek mümkün değil. Daha sonraki
dönemlerde de aynı durum geçerli. Batı tuvaletle çok geç tarihlerde
tanışıyor. Osmanlı imparatorluğunda temizlik, sağlık, güzellik, güzel koku
çok önemli ve üzerinde durulan konulardı. Sağlıklı yaşam ve huzurlu bir
hayatın gereği olarak görülen temizlik ve güzel koku üzerine günümüze kadar
gelen arşiv belgelerinden de anlaşıldığı üzerine Avrupa için öncü olduğumuz
değerlere Avrupalılar bizlerden daha çok değer göstermişler.
Avrupa'da Banyo ve temizlik alanının
geçmişi, Hıristiyanlığın Ortaçağ boyunca Avrupa'ya neler yaptığını çok iyi
ortaya koyuyor: Osmanlılardan başka, sadece Roma'da hamam kültürü
gelişmişti. Hamamlar aynı zamanda kültürel buluşma mekanlarıydı. Toplantı
alanları, eğlence alanları, kütüphaneler gibi unsurlar suyun etrafında bir
kültürel buluşma noktası oluşturuyordu. Tabii buna dinen pek hoş
karşılanmayan eğlenceler de eşlik ediyordu.
Hıristiyanlık Avrupa'da yaygınlaşır ve Roma çöküşe geçerken hamam kültürü de
yok olmaya başladı. Kilise, bedenin tamamen yıkanıp temizlenmesini şehveti
tetikleyeceği gerekçesiyle hoş karşılamıyordu. Avrupa'nın yüzlerce yıl
sürecek kir pasak içinde yaşama dönemi başladı. Tuvalet kültürü, banyo
kültürü, temizlik kültürü yok olmuştu. Takip eden yüzyıllarda Avrupa'da
yaşanan çeşitli salgın hastalıkların çok yüksek ölüm oranlarına ulaşmasında
temizliğe ilkesel olarak karşı olan bu yaklaşımın derin bir etkisi
bulunuyor.
İlginçtir ama tuvalet kültürü Roma İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu
sayesinde Avrupa’da yer bulmuştur. Özellikle İstanbul’un Avrupa yakası Roma
İmparatorluğu’ndan kalan altyapının yararlarını çok çok görmüş. Bu altyapıyı
da sonradan Avrupa’da kullanan nadir imparatorluklardan birisi
olmuş.Avrupa’da soylularin saray bahçesinde semsiye ile dolaşmalarının en
önemli sebeplerinden birisi pencereden hizmetcilerin boşalttiği pisliklerin
üzerlerine gelmemesi içindi. Ya da pencerelerden uzak dolaşmak gerekiyordu.
Malum ola ki bir pislendiniz! Sabun yok ki yıkayasın. Fransizlarin
parfumleri icat etmeside buna bağlidir derler. Dikkat ederseniz her parfümde
“EAU DE TOILETTE” yazısı var. Anlamı tuvalet suyu demektir. Avrupalı
tuvalletten çıktıktan sonra parfüm kullanırmış yani “yıkanmıyoruz ama biraz
güzel kokalım” diyorlarmış.
Ancak; aynı Fransızların Luvre Müzesi'nde Osmanlı koku arşivi mevcuttur.Osmanlıların sahip olduğu değerleri bir bir kendi bünyelerine katan dünün geri kalmış Avrupa devletleri bugün bizim onlara kattıklarımızı unutmuş görünüyorlar.
Güzel kokunun sanat haline geldiği
Osmanlı asırlarında gelenek olarak konuğun ister yabancı devlet elçisi,
ister komşu olsun gülsuyu ve buhur ikramıyla karşılandığını biliyoruz.
Mevlid, mukabele, hac karşılaması ve benzeri dini toplatılarda gül suyu
dökme âdeti hâlâ sürüyor.
Güle itibar yeni yapılan ya da onarılan camiler açılırken gül suyu ile
yıkanmasına kadar varırdı. Osmanlı mutfağının da parçasıydı gül suyu.
Güllaç, su muhallebisi, güllabiye ve şerbetlerin tamamlayıcısıydı. Nihayet
kaynaklarda cilt ve göz hastalıklarına karşı ilaç olarak gül yağının
kullanıldığı da var. Bu kadarla kalmıyor koku merakı. Hattatların Kur'an-ı
Kerim'i kopyalarken kullandıkları mürekkebin misk ve amberle karıştırıldığı
el yazmalarında bugün bile fark ediliyor. Şimdilerde, piyasada onca parfüm
cirit atarken bile camilerin yakın çevresinde 'kokucular'ı görmek mümkün. Bu
kişilerin tüpler içinde sunduğu esansların kaynağı olan çiçeklerin yağları
hiç değişmedi: Yasemen, sümbül, gül, reyhan, ıtır, tefarik, sandal, öd
ağacı, ful, kakule, tarçın, karanfil...
Osmanlılar, güzel kokunun kişiyi sakinleştireceğine inanır. Kimi
araştırmacılar, Osmanlı'da koku konusunda bir devlet politikası olduğundan
bile söz ediyor. Topkapı Sarayı'nda bir koku arşivi oluşturulduğunu
biliyoruz. (Fransa'da Luvre Müzesi'nde Osmanlı koku arşivi mevcut.) Keza her
dönemin bir kokusu olduğunu da. 2. Selim kokusu, Abdülhamit kokusu gibi...
İhtişam döneminde İstanbul'da moda olan buhurların benzerleri o dönemde
Avrupa'da da yaygın olarak kullanıldı. Birçok yabancı kaynakta sözü edilen 'Pastilles
du Serail' bildiğimiz 'Saray Pastilleri'. 19. yüzyıl Fransa'sında rağbet
gören yayınlar arasında, Osmanlı buhur ve pastillerinin reçetelerini içeren
kitapçıklar var. Pretextat Lecomte 1902'de yazdığı anılarında, Avrupa'da
Osmanlı buhur pastillerinin taklitlerinin ticaretinin önemli boyutta
olduğunu anlatıyor.
Alkollü ıtriyatın ortaya çıkmasıyla bu tablo değişti. Sultan Abdülaziz
devrinin sonlarına doğru Avrupa'dan gelen parfümler önde gelen ailelerce
kullanılmaya başlandı. En fazla tutulan parfümlerden biri: Lübin Suyu. 'Eau
de Lubin' adıyla satılan ürün, kırmızı renkte, lavanta ve karanfil karışımı
kokulu, temizlik hissi veren ve iç açıcı bir losyondu. Zaman içinde bazı
markalar hızla moda haline gelir, sonra yerini yenilerine bırakır oldu.
Bunlara rağmen gül suyu itibar kaybetmedi. Ta ki kolonya çıkana kadar.
Eskiden üretilen kokuların dünyada ün yaptığını söyledim. Bunun göstergesi
1851'de Londra 1. Uluslararası Sergisi'ne gönderilen ürünler arasındaki koku
koleksiyonunun gördüğü ilginin İngiliz basınına yansıması. Ve önemli bir
işaret bu sergide Edirne sabununun aldığı 'nefaset ödülü'.. Bundan dolayı
1855 Paris uluslararası fuarına da Osmanlı başkaca ürünler yanında zengin
bir koku standı gönderdi. Kadınlar tarafından serginin açıldığı gün talan
edilen şişeler üç kez yenilendi. 1862 Londra 2. Uluslararası Sergisi'nde
Osmanlı ürünleri 83 madalya ve 44 mansiyon aldı. Girit Valiliği, adada
üretilen parfüm dolayısıyla ödül alanlardan biriydi.
Katre Yapım